1. Uluslararası Yörük-Türkmen Çalıştayı 2. Gününde

İzmir’de faaliyet gösteren 19 Yörük-Türkmen derneğinin bir araya gelerek düzenlediği 1. Uluslararası Yörük Türkmen Çalıştayı 11-12-13 Ocak 2019 tarihlerinde Çeşme Altınyunus Otel’de yapılıyor.

1. Uluslararası Yörük-Türkmen Çalıştayı 2. Gününde

İzmir’de faaliyet gösteren 19 Yörük-Türkmen derneğinin bir araya gelerek düzenlediği 1. Uluslararası Yörük Türkmen Çalıştayı 11-12-13 Ocak 2019 tarihlerinde Çeşme Altınyunus Otel’de yapılıyor.

Çalıştaya katılan 19 dernek arasında Denizli’den Denizli Yörükler Derneği ve Acıpayam Dernekler Birliği’ne üye 6 Dernek de vardı. Denizli Yörükler Derneği’nden Doç. Dr. Devrim Akkaya, Kumavsari Derneği’nden Ramazan Afşar, Alaattin Derneği’nden Hüseyin Okcan, Garbikaraağaç Derneği’nden Alim Aslan, Gireniz Derneği’nden Sabit Kızılhan ve Hacıkurtlar Derneği’nden Mustafa Dağ katılımcılar arasındaydı.

Çalıştayın 2. gününde Yörük ve Türkmen kimliğini, kültürel değerlerin korunması ve yaşatılmasını, Yörüklerin şenlik ve kutlamalarını, derneklerinin hukuki statülerini, Yörük-Türkmen kadınlarını, derneklerin maddi sorunlarını, kent ortamında Yörük-Türkmen derneklerini ve Yörük-Türkmen müzelerini konun alan 2 oturum gerçekleştirildi.

Prof. Dr. Fikret Türkmen başkanlığında gerçekleştirilen oturumlarda Prof. Dr. Metin Ekici, Prof Dr. Ali Duymaz, Prof. Dr. Turgut Tok, Prof. Dr. Hakan Altıntaş, Doç. Dr. Evrim Ölçer Özinel, Prof. Dr. Mustafa Arslan, Prof Dr. Yusuf Gümüş,Doç. Dr. Fatih Uslu ve Doç. Dr. Adem Öger konuşmacı olarak yer aldı.

EKİCİ: ” BİR TÜRKÜN KENDİ ÜLKESİNDE KİMLİĞİNİN SORGULANMASINA GEREK YOKTUR “

  1. Oturumda Yörük-Türkmen kimliği konulu konuşmasında Prof. Dr. Metin Ekici, “Yörük türkmen sounlarını çözüm önerilerini bir yol haritası halinde düzenlemeye çalışacağız. Türkiyede son zamanlarda ortaya çıkarılan ve en önemli sorunlardan biri kimlik sorunu. Kimlik bir kişinin sahip olduğu aileleri ve dil, din, kültür, eğitim ve yaptıkları işlere göre belirlenir. Atatürkün ifade ettiği gibi, cumhuriyet öncesi kimlik sorunları “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ifadesiyle sonlandırılmıştır. Atalarımız tarafından bütüncü kimlik tanımlamasına gidilmiştir. Ancak son dönemde çeşitli gruplar tarafından Türklük dışındaki kimlikleri ön plana çıkarma çalışmaları, ülkemizde devam etmektedir. Bir Türkün kendi ülkesinde kimliğinin sorgulanmasına gerek var yoktur. Türk kimliğinin temelinde bulunan unsurları özellikle Türk gençlerine hatırlatmakta yarar vardır. Bir alt kimlik olan Yörük-Türkmen kimliği ise belli bir yaşam tarzı ve bu tarzın şekillendirdiği gelenek göreneklerden oluşur. Avrupa ile ilişkilerimizin yoğunlaşmasıyla bu yaşam tarzının değiştiği, yerleşik yaşama geçen Türk toplumunun gelenek ve göreneklerinin hızla değiştirilip yerine Avrupa endüsrti toplumlarının yerleşmeye başladığı görülmektedir. Bu noktada Türk boyları, türklerde hakim olan boy veya uyruklar birliğine kendi adını vermiştir. Türk boyları isimlerini bazen göçebelikten, bazen yer adlarından, yöneticilerinin ünvanlarından, tabiat güçlerinden, güç, cesaret, büyüklük ve zenginlik gibi adlardan almıştır.” şeklinde konuştu.

“HER ZAMAN HER YERDE YÖRÜĞÜM, TÜRKÜM VE TÜRK OLMAKTAN GURUR DUYUYORUM”

Ekici, Yörük, Türkmen ve Oğuz kelimelerinin kökenlerini anlattığı konuşmasında “Türk Oğuz, Türkmen ve Yörük adlarının aynı kökene sahip topluluklara zaman yaşam tarzı ve bulundukları yerlere göre verildiği açıkça görülmektedir.bu kültürel yapı bozkır çoban kültürü olarak adlandırılır. Toroslar’da göçebe olarak yaşayan Yörük-Türkmen grupları hala mevcuttur. Yörük-Türkmenler Türkiye’nin en iyi doğa bilimine sahip çevrecileridir. 1. özellikleri çevreci olmalarıdır. Yörük-Türkmenler, sahip oldukları hayvan sürülerini besleyecek en iyi otlak ve suları bilenlerdir. Yörük ve Türkmenler nereye ne ad koyacaklarını en iyi bilen ad bilimcilerdir. Yörük-Türkmenler bu milletin en eski ve en iyi sanatkarlarıdır. Ürettikleri kilim ve halılar kimi zaman bir bey otağını, kimi zaman ise bir sarayı süslemiştir. Sütü, yoğurdu, yağı peyniri üreten ve milli içeceğimiz ayranı yaratanlar Yörük-Türkmenler olmuştur. Onlar Türk mutfak kültürünün gerçek mucitleridir. Hayvanların eğitilmesinde ve insan tarafından kullanılmasında gerçek eğitici usta olarak karşımıza çıkarlar. Türk sazlarının ve oyunlarının mucitleri de onlardır. Bugün halk oyunu ve halk müziği olarak adlandırdığımız kültür Yörük-Türkmenlerin göç esnasında ürettikleri sanatsal faaliyetin bir sonucu oluşmuştur.
Kısacası Türk milletinin taşı, toprağı ve ağacı, bu harcı büyük Türk milleti adlı esere dönüştürenler de Yörük-Türkmenlerdir. Genel adımız Türk, boy adımız Oğuz daha sonra Yörük ve Türkmen olarak gelişmiştir.
Büyük Atatürk’ün ifade ettiği gibi, her zaman her yerde Yörüğüm, Türküm ve Türk olmaktan gurur duyuyorum.” dedi.

TOK: ” HER TÜRK BİR YÖRÜK, HER YÖRÜK BİR TÜRKTÜR”

Pamukkale Üniversitesinden Prof. Dr. Turgut Tok ise Yörük-Türkmen Şenlik ve Kutlamaları isimli konuşmasında dünyada farklı coğrafyalarda yaşayan
konar-göçer toplulukları anlatarak “Yörükler ayrı bir etnik grup değildir. Yüce Türk milletinin çocuklarıdır. Söylenebilecek en güzel söz “Her Türk bir Yörüktür, her Yörük bir Türktür.” Bunun altını ısrarla çizerek söylememiz gerekiyor.Bir arada yaşayan toplumlar aynı dili konuşurlar, kültürünüz yüksek bir seviyeye çıkarsa bir uygarlık haline gelirsiniz.
Bu noktada Yörük-Türkmen kültürü nerede bunu tartışmak gerekiyor.Yörük-Türkmenler öteki midir? Bu bir araya geldiğimizde çok karşılaştığımız bir soru. Bundan 30 sene önce kendi yörüklüğümüzü sakladığımızdan hareketle bize öteki muamelesi mi yapıldı, bunun da tartışılması gerektiğini düşünüyorum.” diye konuştu. Bin yıldır bu kültüre sahip olduğumuzu dile getiren Tok, “Biz sadece bunun lafını ediyoruz, daha öteye gidemiyoruz. Modern dünyanın gelenekleriyle kültürümüzü
buluşturmanın yollarını aramalıyız.Biz her bölgede şenlikler yapıyoruz. Yaylaya çıkıyoruz, çadırlarımızı kuruyoruz,ulaşımı zor yerler ve çadır kurduğumuz yerlerde günlük ihtiyaçlarımızı karşılayacak imkanı bulmak pek mümkün değil.Bunları kültürümüz yaşasın diye yapıyoruz. Peki sonuç alabiliyor muyuz? Ben alabildiğimiz kanaatinde değilim. Çocuklarımıza bu kültürü sevdirebiliyor muyuz? Ben o konuda da çok başarılı olabildiğimiz kanaatinde değilim. Bu şenliklerin farklı formatlarını, daha renkli hale getirecek yöntemleri bulmak zorundayız. Derneklerle bir araya gelerek yaklaşık 2 yıldır bazı etkinliklere imza attık. Etkinliklerimizi çocuklara sevdireceksek 24 boy adına 24 ayrı çadır kurmamız gerekiyor. Bu Oğuz boylarının damgalarını kullanmamız lazım. Bunlar çok önemlidir, kültür genlerimizi oluşturan kodlardır. Bu bilincin oluşmasında damgalarımızı kullanmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Yöresel lezzetleri, yerel sanatçılarımızı ön plana çıkarmamız lazım. Yapılan etkinliklerin temalı olması çok önemli, etkinliklerimizi canlandırmamız, önemli sanatçılarımızı tekrar hatırlatmamız lazım. ” şeklinde konuştu.

GÜMÜŞ:”BÜROKRASİYİ AŞMANIN ANAHTARLARI BİZDE VAR, YETER Kİ BİR ARAYA GELELİM”

Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yusuf Gümüş ikinci oturumda, Yörük-Türkmen Derneklerinin Maddi Sorunları hakkında yaptığı
konuşmasında dernek etkinliklerinde insan kaynağı anlamında sıkıntı yaşamadıklarını, fakat nakit anlamında ciddi sıkıntılarının olduğunu belirterek “Burada en çok başvurduğumuz yöntem bağış ve yardımlar.
Dernekler, sivil toplum kuruluşları statüsünde olduğu için dikkat edilmesi gereken noktalar var. Öncelikle kurumsallaşmamız lazım. Adil, adaletli, şeffaf olmanız, hesap veremeyeceğiniz hiç bir işe imza atmamanız gerekiyor. Sorumluluk duygunuz gelişmiş olmalı.Bunları tamamladığımızda kurumsallığı tamamlamış oluyorsunuz. Muhasebede özün önceliği kavramı vardır. Yani görüntüde değil, özde bunu başarabilmek gerekiyor.Peki kaynak yaratmak nasıl olacak?Artık farklı şeyler yapmamız lazım. Etkinliklerde genelde tüketime yönelik şeyler yapıyoruz ama üretim ayağı yok. Bu tür işlerimizi bir an önce marka haline getirip pazarlara sokmamız lazım. Bugün avm kültürüyle büyüyen bir gençlik var. Buralara kendi ürünlerimizi sokabiliriz. Markalaştırarak ticari ve katma değer yaratan ekonomik unsurlar haline getirebiliriz.İletişimi doğru kurmamız gerekiyor. Sosyal medyayı doğru kullanmamız gerekiyor. Bizim nitelikli üretim yapabilecek gücümüzün olması gerekiyor. Bu anlamda çok farklı projelerimiz var. Avmlere girmemiz gerekiyor. El sanatlarımızı, geçmişe ait mesleklerimizi yaşatmamız gerekiyor. Ustalarımızı değerlendirebiliriz. Bunlar kaynak yaratmanın en başta gelen unsurları. Kendi aramızda da yardımlaşıyoruz ama sürdürülebilirliği yok. Nasıl sürdürülebilir olacak? Kurumların bize güvenmesi lazım.
Sorumluluk duygusuyla hareket edildiği zaman devlet nezdinde size yapılan bağışların proje çerçevesinde kullanıldığı anlaşıldığında bir sonraki sene her şey daha kolay olacak. Güven bu konuda çok önemli bir unsur. Burada bir çok hibe olanağı var. Bürokrasiyi aşmanın anahtarları bizde var, yeter ki bir araya gelelim.” dedi.

GÜMÜŞ: “BAĞIŞÇILIK ANLAMINDA DÜNYADA 135 ÜLKE ARASINDA 128.YİZ”

Gümüş, “Etkinlik biletleri satıyoruz kermesler düzenliyoruz, bağış talepleri oluşturuyoruz, ama seneye olacağının garantisi yok. Bağışçılık anlamında dünyadaki sıralamamız 135 ülkeden 128.yiz. Bu, ülkemizde bağışlarla işin nereye kadar yürüyebileceğini bize gösteriyor. İletişim anlamında derneğinizi ve kurumsal kimliğinizi zedeleyecek şeyler paylaşmamalısınız. Etkin verimli katma değeri yüksek projeler hazırlamanız lazım. İktisadi işletme kurmanız lazım ve kooperatifleşmeniz lazım.Sosyal medyayı verimli kullanmalısınız. İktisadi işletmeler ve kooperatifler kurmak ve topluma karşı sorumlu olmak, iletişim araçlarımızı güncel tutmak, Yörük-Türkmen kuruluşlarını anlatan açık-kapalı müzeler kurmak gerekiyor.
Bilimsel faaliyetler düzenleyerek Yörük-Türkmenler ile akademisyenler arasındaki iletişimi canlı tutabiliriz.” diyerek derneklerin faaliyetlerini canlandırmada ve maddi sorunlarını gidermede yapılabilecek çalışmalardan bahsetti.

Katılımcı akademisyenlere konuşmaları sonrasında Çalıştay Düzenleme Komitesi tarafından verilen teşekkür belgelerinin ardından oturum sona erdi


.

Yayınlama: 12.01.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.