Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Doğduğun Ev Kaderin midir?

“Doğduğun ev, doğduğun aile

“Doğduğun ev, doğduğun aile kaderin midir?”

Televizyonda böyle bir dizi gördüm. İzleyicilerini ne kadar da yanlış bir şekilde koşullandırdığını düşünüp, üzüldüm.

Hayır, doğduğumuz ev kaderimiz değildir. İçinde bulunduğumuz koşullar da kaderimiz değildir.

Öyle olsaydı eğer; Mustafa Kemal Atatürk babasız kalıp dayısının evine sığınmak zorunda kalan küçücük bir çocukken nasıl bir kahramana dönüşür ve koca bir ulusa özgürlüğünü kazandırırdı.

Öyle olsaydı eğer; öğretmenlerinin “Bir şey öğrenemeyecek kadar aptal. Ümitsiz bir vaka, boşuna okula göndermeyin,” dediği bir çocuk nasıl zamanının en büyük mucitlerinden biri haline gelirdi. Kendisi için bu sözlerin söylendiği Thomas Edison film çekme kameralarından, ampule kadar pek çok önemli icadın sahibidir.

Öyle olsaydı eğer; 1991 yılında işçi bir babanın geçindirdiği ve maddi sıkıntılar içinde var olmaya çalışan bir ailenin gecekondusunda dünyaya gelen Kübra Öztürk nasıl Türkiye Santranç  Şampiyonu olabilir ve nasıl dünyanın en usta satrantçısı ünvanına layık görülebilirdi?

Öyle olsaydı eğer; Bir adam, 2001 yılında Pamukkale Üniversinde güvenlik görevlisi olarak çalışırken nasıl üniversite sınavına girip kazanarak, tıp fakültesinde okumaya başlar ve içinde  bulunduğu koşulların zorluğuna rağmen 12 yılda da olsa okulunu tamamlayarak diplomasını alır ve tıp doktoru olurdu?  Abdullah Özkaya’nın hikayesi okulunun kariyer günleri kapsamında düzenlenen seminerlerde  örnek bir başarı öyküsü olarak anlatılmaktadır.

Bunlara benzer örnekler gerek ülkemizde, gerekse dünyanın pek çok köşesinde yaşanmaktadır.

Doğduğumuz ev veya içinde bulunduğumuz koşullar kaderimiz değildir. O anki gerçeğimizdir ve değiştirilebilir. Yeter ki mücadele etmekten vazgeçmeyelim. Yeter ki şikayet etmek yerine “Yapmak istiyorum ve yapmak için uğraşacağım” diyelim. Bunun sonucunda ne yapmaya niyet ettiysek onu gerçekleştirmemizi hiç bir kuvvet engelleyemeyecektir. Her şeyin başı niyet etmek değil mi ki?

Aile büyüklerimizin hastalıkları da kaderimiz değildir ve bizde devam edecekler diye bir kural yoktur. ‘Babanız kalp krizi geçirdi, anneniz şeker hastası, halanızda tansiyon var’ diye sizde de olacak demek değildir. Bu aile gerçekleri, en fazla sizin de yatkın olduğunuzu gösterir.  Oysa vücudunuza ihtiyacı olduğu şekilde baktığınız sürece bu hastalıklar size uğramayacaktır.

İçinde bulunduğumuz koşullar kaderimiz değildir!

Eğer öyle olsaydı Mustafa, Kemal adını bile alamadan dayısının çiftliğinde karga kovalamaya devam ederdi. Ülkemizden kovalamaya önderlik ettiği işgalci kuvvetler de kimbilir bize neler ederdi?

İçinde bulunduğumuz koşullar kaderimiz değildir, gerçeğimizdir. Onları değiştirmek bizim elimizdedir. Zordur ama mümkündür. İsterseniz biraz düşünün; “Saçmalıyorsun!” dediğinizi duyar gibiyim. Ve daha şimdiden aklınızdan bir çok zorluk geçti değil mi? Haftaya da bu zorluklar üzerine konuşalım.

Ve son olarak diliyorum ki; insanın içindeki yaşama gücünü kırıcı diziler yapmaktan vaz geçsinler. Bizleri korku çukurunun  içinde yaşamak zorundaymışız gibi hissettirmeye uğraşmasınlar.