Egeli Bilim insanları Bayraklı ve Bornova’nın neden depremden daha çok etkilendiği açıkladı!

İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında 30 Ekim 2020’de meydana gelen 6,9’luk depremin neden en çok Bayraklı ve Bornova ilçelerinde yıkıma sebep olduğunu Ege Üniversitesi’nde görev yapan bilim insanları açıkladı. Yapılan değerlendirmede medyada yer alan bir çok yargının ise gerçeği yansıtmadığı ifade edildi.

Egeli Bilim insanları Bayraklı ve Bornova’nın neden depremden daha çok etkilendiği açıkladı!
Yayınlama: 11.11.2020
A+
A-

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Ertuğ Öner ve Dr. Öğretim Üyesi Aylin Karadaş, Sisam adası kuzeyinde deniz içindeki fayın etkinliği ile meydana gelen 7,0 büyüklüğündeki depremin, 70-75 km uzaktaki Bornova Ovasında en fazla yıkıma ve can kaybına neden olmasının sebepleri ile ilgili olarak, Bornova Ovasının alüvyal jeomorfolojisinin etkisinin büyük olduğunu ifade ettiler.

Bornova ve Bayraklı’da binalar denizel çamurların üzerinde bulunmaktadır

Prof. Dr. Ertuğ Öner, “Sisam adası kuzeyinde deniz tabanındaki eğim atımlı fayın kırılması ile meydana gelen depremin, kuş uçumu 70 ila 75 km uzaktaki Bornova Ovasında en çok binanın yıkılması ve buna bağlı can kayıplarının olmasında ova tabanındaki alüvyon-kolüvyon ve denizel çamurların etkisi fazladır. Graben yapısındaki ovanın bir tekne gibi nispeten sert ve dirençli Tersiyer volkanikleri ve Mesozoik yaşlı tortul kayaçlarla çevrilmiş olması da, deprem dalgalarının Bornova Ovasının 80 metrelere ulaşan kalınlıktaki kırıntılı malzemesi (alüvyal, kolüvyal ve denizel sedimanları) içinde daha fazla süre oyalanmasına neden olmuştur. Yeraltı suyunun da alçak ova tabanındaki varlığı deprem dalgalarının etkisini daha da arttırmış olmalıdır. Nitekim Bornova Ovasındaki her delgi sondajımızda bina temelleri seviyelerinde sondaj deliği içinde yeraltı suyu birikmiştir. Bornova ovasında, Bayraklı ve Bornova ilçelerinde 114 can kaybına neden olan yıkılan binalar, bütünüyle alçak ova tabanındaki ince taneli alüvyal sedimanlar ile denizel çamurların üzerinde bulunmaktadır. İnşaat tekniği açısından kusurlu olan binaların, ovanın bu kesimindeki zemin özellikleri açısından oldukça kalın birikim halindeki pekişmemiş kırıntılı sedimanlar üzerinde yer alması olumsuzlukları artırmıştır. Önceki yıllarda meydana gelen depremler de binalarda hasarlar yaratmış, bu hasarların göz ardı edilmesi de biraz daha büyük bu depremle yıkılmalarına yol açmıştır. Yıkılan ve ağır hasar gören binaların büyük bir kısmının deprem yönetmeliklerine uygun olmaması da bu sonucu doğurmuştur” ifadelerini kullandı.

“Bornova Ovasındaki sediman kalınlığı 80-100 metreyi aşmıyor”

Bornova Ovasının 1980’li yıllardan itibaren, hızlı bir şekilde yapılaşmaya ve özellikle de yüksek yapılaşmaya açılmasının, bu zeminlere uygun teknikle binaların yapılmamış ve yeterince yetkili kurumlarca denetlenmemiş olmasının bu afeti doğurduğunu ifade eden Prof. Dr. Ertuğ Öner, “Sisam adası depreminin hemen ardından,  yayın organları ile internette çok da doğru olmayan ifadeler yer almıştır. Örneğin Gediz Irmağının taşıdığı alüvyonların Bornova Ovasında etkilerinden söz edilmiştir. Gediz Irmağı alüvyonları, İzmir Körfezi kuzeyindeki Gediz Deltasını oluşturmakta olup Bornova Ovasıyla bir ilgisi yoktur. Bornova Ovasındaki alüvyal sedimanların kaynağı küçük dağ dereleridir. Yine bununla ilgili olarak Ovadaki alüvyon kalınlığının 300 metre olduğu ifadeleri de yanlıştır. Bornova Ovasındaki Holosen ve öncesine ait kırıntılı, pekişmemiş sediman kalınlığı 80-100 metreleri aşmamaktadır. Bunun gibi Halkapınar kaynaklarının oluşturduğu gölün Bornova Ovasını kaplayıp yıkılan binaların bu göl üzerinde olduğu gibi açıklamalar da tamamen gerçeklerden uzaktır. Halkapınar kaynaklarının oluşturduğu su birikintisi, ovanının güneybatısında çok küçük bir alanda yer almış olup günümüzde bu su ortamı tamamen yok olmuştur” dedi.

“Delgi sondaj yöntemli araştırmalarımız bu alanda sürüyor”

Bornova Ovasının alüvyal jeomorfolojisi ve paleocoğrafya özelliklerinin belirlenmesi amacıyla, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden oluşan ekipler tarafından 1996 yılından beri delgi sondaj yöntemli araştırmaların bu alanda sürdüğünü vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Aylin Karadaş ise  “Bu konuda bir doktora tezi ve bir lisans tezi hazırlanmış, çok sayıda makale ve bildirilerimiz yayınlanmıştır. Bu amaçla ovada DSİ tarafından yapılmış çoğunluğu 100 metreden fazla ve 300 metrelere ulaşan derinliklerdeki 154 sondaj verisi değerlendirilmiştir. Bunun yanında yine derinliği 20 metrelere ulaşan, Bayraklı Höyüğü çevresinde 21, Yeşilova Höyüğü çevresinde 30 ve ova gelinde 10 olmak üzere ekibimizce de toplam 61 delgi sondaj yapılmıştır. Sayısı az olsa da Karbon 14 tarihlemeleri yaptırılmıştır. Delgi sondajlardan alınan alüvyon örneklerinin sedimantolojik, paleontolojik ve palinolojik analizleri  Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesindeki Alüvyal Jeomorfoloji laboratuvarında  yapılmaktadır. Bornova Ovasında günümüzden 6000 yıl önce Orta Holosen’de sondaj sonuçlarımıza göre kıyı çizgisinin bugünküne oranla 2 km kadar içeriye sokulduğu ortaya konmuştur” diye konuştu.  

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.