İçinde bulunduğumuz bu zor günlerin mağdurlarından biri hatta en önemlisi çocuklar. Hayatlarının daha başlarında ne olduğunu anlayamadıkları bir esaretle yüz yüzeler. Geleceklerinin yapı taşlarını oluşturdukları beyinlerinde anlamlandıramadıkları bir tuhaf ilişkiler ağı oluşuyor. Pek çok çocuk ya yeşil renkten nefret ettiğini haykırarak kabuslardan uyanıyor ya da bitmek bilmez ev yaşantısının bunaltıcılığından gereğinden fazla internetle haşır neşir oluyorlar. Bazıları aileyle zaman geçirmekten hoşnut olsa da anlamlandıramadıkları bir sayfa kalacak hayatlarında. Biraz yaşı büyük olanlar bilim insanı olmayı hayal ediyor ki bu en güzel sonuç. Hayal edilen meslek bilim insanı olmak, geleceğimize dair bir umut. Onlar bilim insanı olup geleceğin karanlıklarıyla savaşacaklar. Bu dönemi mümkün olan en az hasarla atlatmaları bizim takınacağımız tavırla yakından alakalı. Kaygılarımızı mümkün olduğunca onlara yansıtmamalıyız. Çölde bir kelebek kanat çırptığında okyanuslarda devasa dalgalar oluşurmuş. En ufak bir kaygı yansıtmamız onların iç dünyasında neler yaratır kim bilir. Bizlere çok büyük görevler düşüyor. Onların hasarını en aza indirgemek adına bir şeyler yapmalıyız. Bu endişeden yola çıkarak minikler için küçük bir hikaye yazdım. ‘Hayat güzeldir’ filminde baba küçük oğlunu korumak için çirkin savaşı çocuğu için bir saklambaç oyununa dönüştürmüştü. Belki savaşın acı yüzünü çocuktan saklayamadı ama stres seviyesini düşürdü. ‘Acaba gerçekten oyun mu?’ sorusunu çocuğa sordurarak. Biz de kendi gizemli saklambaç oyunumuzu oynamaya başlayabiliriz. Geliştirmek size bağlı. Her güne yeni bir gizem ekleyebilirsiniz. Torunlarını göremeyen büyük anneler büyük babalar telefonla oyuna katılabilirler. Önceden anne babayla tasarlanacak şekilde küçük gizemli mesajları bulmaları sağlanabilir. İnternetin varlığı, her daim haberlerde vaka sayılarını izliyor oluşumuzdan dolayı çocuklar her şeyden haberdar. Yok sayamayız. ‘DUYGUSAL AŞI’ dediğim bir yöntem var. Gerçeği güçten düşürüp zihne vermek. Gerçeği yok saymadan, güçsüzleştirerek anlamalarını sağlamak. Bilimsel bir yöntem değil elbette benim kendi çocuklarım için uygulamayı seçtiğim bir eğitim modeli. Yeni nesil bizden daha fazla şey biliyor. Bizlere düşen duygusal aşıları zamanında yapabilmek. Minik hikayemizin birkaç küçük ruha katkısı olacağı umuduyla iyi oyunlar, sağlıkla kalın.
AKSU SAKLAMBAÇ OYNUYOR
Aksu uyandı, yanında uyuyan kediciğini öptü.
-Günaydın Sarışın. dedi
Doğruca banyoya gitti dişlerini fırçaladı, yüzünü yıkadı.
-Mutfağa gel bebeğim kahvaltın hazır. dedi annesi.
Aksu annesine sarıldı.
Günaydın anneciğim, bugün kahvaltım bitince parka insek olur mu.? diye sordu.
-Ah senin haberin yok değil mi, bir süre parka gidemeyeceğiz. dedi annesi.
Aksu gözlerini kocaman açtı.
-Park yok mu, Ne yaptım ki ben, neden ceza aldım.? dedi Aksu, ağlamaya hazırdı.
-Hayır tatlım ceza almadın. Bir şey oldu çok ama çok önemli gelişme. dedi annesi
– Benimle ilgisi yok baştan söyleyeyim. dedi Aksu.
-Aslında var dünyada ki bütün çocuklarla alakası var. dedi annesi.
-Beni şaşkınlatıyorsun anne. dedi Aksu
-Şaşkınlatmak diye bir kelime yok sana söylemiştim.
-Mor güneş de yok, altı ayaklı tavuk da yok, mavi muz da yok, ama sen hep diyorsun ki; ‘’Resim senin, güneşi mor, kare, üçgen bile çizebilirsin, muzlar mavi, tavuklar on yirmi ayaklı bile olabilir, hayallerin kafesi yoktur’’ diyorsun. dedi Aksu.
-Peki bay sevimli çok bilmiş öyle olsun. dedi Aksu’nun annesi.
Aksu önündeki tabağa konmuş yumurtayı keyifle yedi
-Peki neden parka gidemiyorum anneciğim. diye sordu Aksu
-Kahvaltını bitirmeni bekledim, bu harika bir haber çünkü. dedi Aksu’nun annesi.
-Beni şaşkınlatmaya devam ediyorsun anneciğim.
-Bir süre önce dünyanın pek çok ülkesinden yüzlerce çocuk bir araya toplanmış ve bir karar vermişler.
-Bunun parka gitmemekle ilgili bir karar olduğunu sanmıyorum. Hiçbir çocuk içinde park olmayan bir karar almaz. dedi kendinden emin Aksu.
-Bazen daha büyük güzellikler için parktan da vazgeçilebilir. dedi kahvaltı tabağını kaldıran anne.
-Şaşkınlatılmam devam ediyor. dedi kucağına atlayan kediciği okşayan Aksu.
-Çocuklar bir araya geldiklerinde sorunlarını anlatmışlar. En büyük dertleri neymiş biliyor musun? Aileleriyle yeterli zaman geçirememek.
-Anasınıfına gitmek sorun değil miymiş yani? diye sordu Aksu.
-Çocuklar okulu severler. dedi yüzü ciddileşmiş annesi.
-Tabi onların oyuncaklarını alan onları ağlatan Ali yok sınıflarında. Üstelik kendilerini savununca ceza da almıyorlardır.
-Ali’nin yemeğini dökmek hoş bir davranış mıydı Aksu’cum. dedi Oğlunun karşısına oturan annesi.
-Mecburdum yoksa Nurperi benim hakkımda iyi şeyler düşünmeyecekti. dedi savunmaya geçmiş Aksu.
-Off Aksu bazen beni şaşırtıyorsun. Dedi konuyu uzatmak istemeyen annesi.
-Hala söylemedin çocuklar ne karar vermişler. diye sordu Aksu
-Bütün çocuklar saklambaç oynamaya karar vermişler.
-Hiç anlamadım anneciğim. Bütün çocuklar aynı anda nereye saklanacaklar?
-Evlerine tatlım, hepsi evlerine saklanacaklar.
– Saklambaç ebesi kim olacak peki.?
-Aslında var olmayan, görünmeyecek kadar küçük bir varlık saklambaç ebesi olacakmış. Çocuklar görünmeyecek kadar küçük bir varlık hayal etmişler ve kendi kendilerine o hayali varlığı saklambaç ebesi yapmışlar. dedi umutlu anne
-Anne ben altı yaşındayım, kocamanım, her şeyi anlarım, sen şu yeşil virüsten bahsediyorsun. O bir oyun değil gerçekten var. dedi akıllı Aksu.
-Nerden biliyorsun, belki bu büyük bir plan. Çocuklar bir araya geldiklerinde çok büyük şeyler başarabilirler. Ve sanırım öyle de olmuş. Çocuklar böyle bir plan yapmış aileleriyle olabilmek için bu saklambaç oyununu organize etmişler.
-Çok inandırıcı gelmedi bana, kafam şaşkınlatıldı. Babamda oyuna katılacak mı?
-Baban bir asker, o sınırda kalıp kötüleri yakalamalı ki biz güven içinde oyunumuzu oynayalım. Dünyada ki her çocuk bu oyunu oynamaya başladı bile.
-Park yok diyorsun yani. dedi gözlerini kocaman açmış Aksu.
– Dünya çocuklarının gönderdiği gizemli mesajları takip ederek saklambaç oyunu oynayacağız diyorum. Dedi sabırlı anne
-Tamam sen yanımda olacaksan ve anasınıfını çok özleyene kadar gitmeyeceksem ‘Mış’ gibi yapabilirim.
-‘Mış’ gibi yapmak mı o da ne demek bebeğim?
Babamla benim oyunum ‘mış’ gibi yapmak. Aksu.
-Hım bir sır kokusu alıyorum. Dedi aksu ‘nun annesi
-Evet itiraf ediyorum, babamda bende kerevizi çok sevmiyoruz seni üzmemek için, çok seviyor MUŞ gibi yapıyoruz.
-Her neyse sonunda kerevizi yiyorsunuz ya önemli olan o dedi duyduğuna çok da sevinmeyen anne.
-Benim bir şartım var ama o hayali canavara ben bir isim vermek istiyorum. Olur mu?
-Olur tabi ki ne istersen. dedi şefkatli anne.
– ‘Pisis’ olsun adı.
-Niye ki ‘Pisis’
-Pis ve ve sevgisiz olduğu için ona ‘Pisis’ diyeceğim.
-Peki tatlım. Bu ‘Pisis’ çok iyi bir saklambaç ebesi. Çok dikkatli saklanmak kurallara uymak ve hiç ebelenmemek gerekli.
-Peki ebelenenlere ne oluyor.?
-Onlar doktor ve hemşirelerle oyuna devam edecekler.
-Acı çekecekler mi.? diye sordu endişeli Aksu.
-Oyunun en önemli parçası bu, her gün ebelenenler için kalbimizden sevgi toplayacağız ve pencereden üfleyeceğiz. dedi umutlu anne.
– Gönderdiğimiz sevginin ebelenenleri bulacağını nereden bileceğiz.? diye sordu emin olamayan Aksu.
-Sevgi daima yolunu bulur. Gerçek sevginin önünde durabilecek bir engel yaratılmamıştır. dedi annesi
-Umarım Aksu’cuk, Sarışın ve annecik ebelenmez. dedi Aksu.
– Ebelenmemek için oyunun kurallarını iyi öğrenmen lazım. dedi annesi
-Ben hazırım, kedicik de hazır. dedi sabırsız Aksu
-Bende hazırım başlayalım. İlk adım sabun baloncuğu sevgisi. Önce lavaboya gidelim ve kocaman baloncuklar yapalım.
– Harika sabun baloncuklarını çok severim. diye çığlık attı Aksu. Doğruca lavaboya koştu.
Aksu eline aldığı sabunlardan kocaman baloncuklar yaptı.
-Şimdi o baloncukları suyla lavaboya gönderelim. dedi annesi
-Baloncuklar ne işe yarıyor anneciğim. diye sordu ellerini suyla yıkayan Aksu.
Annesi çok önemli bir sır verir gibi eğildi,
-Sabunların gizli güçleri vardır. Sabun baloncukları sihirli pelerinlerdir. dedi anne
-Nasıl yani gerçekten mi? diye sordu meraklı Aksu.
-Evet tabii ki. Pisisleri ve daha adını bile koymadığımız bütün zararlı varlıkları sabun baloncukları içlerine hapsederler. Onlara sıkı sıkı tutunup suyla beraber çok uzaklara götürürler.
-Bu harika bütün sabun baloncukları birer kahraman. dedi kollarını havaya kaldırmış Aksu.
-Evet elbette sabunlar her zaman bizi zararlılar tarafından ebelenmekten kurtarırlar. diye açıkladı anne
-Ya diş macunları.?
-Evet onlarda aynı sabun baloncukları gibi zararlıları ağzımızın içinden uzaklaştırırlar. diye cevap verdi anne
-Diş ipleri de saklanan zararlıları kovuyor, diş ipleri de kahraman. Ne kadar çok kahraman var evimizde. dedi Aksu
-Bak Aksu’cuğum ilk mesaj gelmiş. dedi elindeki telefona bakan annesi.
-Kimden mesaj gelmiş. diye sordu Aksu
-Oyun kurucusu olan çocuklardan. diye açıkladı annesi
-Ne diyorlar anneciğim. diye sordu meraklanmış Aksu.
‘’Oyuna başlamadan önce sevgi sarılması ve güç toplama. Sarılmak oyunu. Sana kendini iyi hissettiren bir varlığa sarıl en sonunda çok kısa bir süre kendine sarıl’’
-Mesajda yazan bu. dedi mesajı okuyan anne.
-Ben anneme sarılırım. Sonra sarışına sarılırım. Kendime sarılmak ne demek anlayamadım. dedi kafası karışmış Aksu.
-Kendi kollarınla kendi bedenine sarılacaksın. Sarılmak iyi gelir, kendi kendine bile olsa. dedi sevgiyle gülümseyen anne.
Aksu sırayla annesine, sarışına ve kendisine sarıldı.’ Bu iyi geldi, kendime sarılmayı sevdim,’ dedi mutlu Aksu
-Başka mesaj var mı anneciğim? diye sordu.
-Evet şimdi bir mesaj daha geldi. ‘’Evdeki sevgileri hasat zamanı. Beyaz bir kağıt al, topladığın her bir avuç sevgi için kırmızı bir kalp çiz.’’
-Bu çocuklar çok gizemli sevgi evde bulunmaz ki kalptedir öyle değil mi anneciğim? diye sordu Aksu.
-Yanılıyorsun tatlım sevgi her yerdedir. Hadi gel sevgi gözlüklerimizi takalım.
-Benden neler de saklanıyor, bu evde sevgi gözlükleri var benim haberim yok. Bugün hep şaşkınlatılıyorum. dedi Tatlı Aksu.
-Sevgi gözlükleri zaten gözlerinde sadece ayarlarını yapmamız lazım. dedi annesi.
Aksu ve annesi evin içinde sevgi toplamaya başladılar. Çekmeceden fotoğrafları aldı Aksu’nun annesi.
-Sevgi olduğu yeri asla terk etmez. O an mutluysan ve sevgi doluysan o sevgi hep orada kalır. Babanla evlendiğimiz zaman, sen doğduğunda, tatildeyken çekilmiş fotoğraflara bak onlarda ne kadar çok mutluluk var görebilirsin. dedi anne.
-Sen harikasın anneciğim fotoğraflar mutluluk tarlası gibi. Buradan o kadar çok mutluluk toplayabilirim ki. dedi çok mutlu olmuş Aksu.
Aksu çok uzun bir süre fotoğrafları tek tek inceleyerek orada ne kadar mutluluk olabileceğini hesapladı. Beyaz sayfayı onlarca kırmızı kalple doldurdu.
Annesi ona süt ve kurabiye getirdi. Fotoğraflardaki sevgileri toplamış Aksu daha fazlası için sabırsızdı.
-Yeni mesaj geldi mi? diye sordu annesine.
-Hayır tatlım daha sevgi hasadımız bitmedi ki. Bu evin her yerinde sevgi var. dedi annesi.
-Mesela nerede? diye sordu Aksu.
Annesi Aksu’yu oyuncak kutusunun yanına götürdü.
-Bak bu gördüğün ayıcık sana aldığımız ilk oyuncaklardan. Baban ve ben senin gelişin dolayısıyla öylesine mutluyduk ki, sevdiğimiz oyuncakların hepsini daha sen doğmadan önce aldık. Sonra sende onlarla sevgiyle sarıldın ve oynadın. Bütün oyuncaklarda senin onlarla oynadığın mutlu zamanlardan kalma sevgi enerjisi var. dedi annesi.
-Anneciğim o zaman yatağımda da sevgi var yastığımda da var. Geceleri, babamı seni kediciği azcık da Nurperi’yi sevgiyle düşünerek uyuyorum. dedi hafif yüzü kızarmış Aksu.
-Aynen öyle canım. Eşyalar onları kullanan insanların sevgilerini taşırlar. dedi annesi.
-Başka bir mesaj geldi Aksu’cuğum. dedi anne.
-Kalbim çarpmaya başladı ne diyor anneciğim mesajda? diye sordu Aksu.
‘’Evdeki seninle tanışmak isteyen yabancılara merhaba de. Kırmızı kalplerin üstüne mor kalpler çiz. Her yabancı için bir kalp.’’
-Hiç anlamadım evimizde yabancılar mı var. Bu bizim için yazılmamış bence biz de yabancı yok. dedi Aksu.
-Yanılıyorsun aşkım. Seni bizimle beraber yaşayan yabancılarla tanıştırma vakti gelmişti zaten. dedi tatlı tatlı gülümseyen anne.
-Şaşkınlatıla şaşkınlatıla bayılabilirim. dedi kediciğe sarılan Aksu.
Annesi masa örtüsünün bir ucundan tuttu.
-Bak tatlım bu örtüye saklanmış yabancılarla tanışmakla başlayalım işe. dedi gözleri kocaman açılmış oğluna bakarken.
-Bu pamuklu kumaştan yapılmış. Pamuğu tarlada yetiştiren çiftçi amca ve teyzelere merhaba de. Onlar olmasa bu masa örtüsü hiç burada olmazdı.
-Onların adları nelermiş, kaç kişilermiş? Diye sordu daha birçok soru sormaya hazır Aksu.
-Adlarını bilmek zorunda değiliz sadece anlamamız gerekli. Bu gördüğün örtüde daha pek çok isimsiz yabancı var. Pamuğu işleyen fabrikalarda çalışanlar var dikilebilecek kumaş haline getiren boyayan işçiler sonrasında onları diken işçiler ve onu bize satan esnaf. Bu gördüğün masa örtüsünde bile onlarca yabancı var. dedi anne.
Aksu ellerini yüzüne kapattı.
-İnanabilemiyorum. Masa örtümüz aslında bizim değilmiş. dedi Aksu.
-Tam olarak öyle değil. Biz masa örtüsünün hikayesinde kullanan rolünü üstlenmiş insanlarız. Hem bizim hem de değil. Kocaman bir zincirin bir parçasıyız. Bu masa örtüsünün hikayesi bizim ki değil. dedi anne.
-Masalar sandalyeler, bardaklar görüp görebileceğin her şey aslında bize gelmeden önce onlarca kişinin emeğiyle buraya kadar gelebildiler. Her şey birbiriyle bir şekilde bağlıdır. dedi anne.
-O zaman benim çok kalp yapmam lazım. dedi Aksu.
Aksu evdeki eşyaların evlerine kadar girmesini sağlayan insanları hayal etti. Kaç kişi olabileceklerini düşündü. Yemek ve uyumak için aralar vermesi gerekti. Evdeki eşyaları artık çok farklı görmeye başlamıştı.
Aksu yeni mesajı duymak için sabırsızlanıyordu.
‘’ Evde ki kahramanları bulun. Her kahraman için diğer kalplerin üzerine turuncu kalpler çizin’’
-Bu görev hemen biter. Sadece iki kalp çizeceğim. Babam ve annem benim tanıdığım kahramanlar o kadar. dedi Aksu.
-Gel benimle. dedi annesi. Aksu ve sarışın annelerini takip ettiler. Hep birlikte kitaplığın yanına gittiler. Annesi raftaki kitaplardan birini eline aldı.
-Kitapların her birinin içinde en az iki kahraman vardır. İlk kahraman kitabı hayal eden ve yazan kişidir. İkincisi de onun hayal ettiği kitaptaki kahramandır. diye açıkladı anne.
-Yaşasın her kitapta iki kahraman var. dedi çığlık atan Aksu.
En çok kalbi kahramanlar için çizeceksin bence. Üst üste yüzlerce turuncu kalbin olacak. Hani eşyaları yapan yabancılar vardı ya, onlar aynı zamanda birer kahraman. Bir tanesi bile işini yapmasa zincirin halkası kırılır………………………………….
DEVAM EDECEK.
YORUMLAR