Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Muammer Enginsu Yazdı: Hayvanseverlik Üzerine Tehlikeli Düşünceler-1

“Bir hayvan almak istiyorum

“Bir hayvan almak istiyorum ya, şöyle iyi cins bir şey olsun ama.”

 Giriş için bu cümle burada dursun ki önyargılardan kurtulmuş olalım. Bahsedeceğim konuyu ekşi bulacak olanlar, insana ve hayvana bu kadar şiddet uygulayan varken bumu kaldı konuşulacak şey diyebilirler. Şiddet uygulayanlar ile müzakere edilmez mücadele edilir. Yasalar daha caydırıcı olmalı ama bir yandan da değerler eğitimi yerini bulmalı. Apayrı bir konu.

 Doğduğum köyde aç veya açıkta kalan bir sokak hayvanı görmedim. Çünki her mahallede hatta sokakta kedi ve köpekler için bir beslenme çanağı bulunur. İnsanlarda çoğu kez sofralarından arta kalan yiyecekler ile balık, et gibi ürünlerden geriye kalanları bu çanaklara koyar. Bütün sokak hayvanları ve hatta bazen aç kalan yaban hayvanları da buradan sebeplenir. Sorun geleneksel bir vicdan ve sevgi kültürüyle çözülmüş olur. Ayrıca hayvan sayısılarında olağan dışı bir artış veya azalma da görülmez…

Buraya kadar tamam. O halde asıl sorun ne?

Asıl sorun hayvanları sevdiğimizi sanarak düştüğümüz yanlışlar veya yaptığımız kötülükler. Şuna deneyimlerimle emin oldum ki bir şey moda oluyorsa içinde bir sürü oturmamış davranışı da barındırıryor demektir. Kedi ve köpek sahibi olmak giderek yükselen bir değer hatta bazen bir moda…

  Öncelikle kavramı doğru yere koyalım. Hayvanseverlik deniyor. Emin değilim bundan. Her hayvan sever bütün hayvanları ayırmadan ötekileştirmeden seviyor mu? Örneğin evinde sivrisinek besleyen var mı? Yada hamamböcekleriyle birlikte uyuyan? Boynuna tasma taktığı akrep ile dolaşmaya çıkan bir insan evladı da görmedim. Dünyada bazı uç örnekler varsada geneli etkilemiyor pek. Aslında kavram evcil hayvan severliği.  Daha çok da sokak hayvanları severliği.

İşte şimdi tehlikeli sulara girdik demektir. Tüm oklar üstüme…

 İnsan neden bir hayvana sahip olmayı ister? Sahip olmak diyorum çünki çoğunlukla kendi kişisel ihtiyaçlarımız için hayvan alıyoruz. Sevgi ihtiyacı, yalnızlık hissi, statü, bir gruba dahil olma, çevre oluşturma, toplumdan ilgi görme, sahip olma duygusu, stresten arınma, çocuklar oynasın ve oyalansın diye, korunma ihtiyacı, yaşanılan herhangi bir travma sonrası boşluk hissi , birine özel gün hediyesi? Bu veya bunlardan ayrı olarak sizin hayvan alma sebebiniz hangisiydi örneğin? Bir hayvan almadan önce  bu isteğini sorgulayan ve en azından “Evrensel Hayvan Hakları Bildirgesi”ni okuyan kaç hayvansever var? Hayvan sahiplerine hayvansever diyoruz. Peki sahip olmayanlar sevmiyor mu? Nefret mi ediyorlar hayvanlardan?

 Evde hayvan besleyen pek çok insanı gözlemlediğimde veya sohbet ettiğimde şu sonuç ortaya çıkıyor. Genellikle büyük şehirlerde hayvanlar bir evde hapis hayatı yaşıyor. Kuş ise kafeste, balık veya kaplumbağa ise bir kavanozda veya birkaç metrelik akvaryumda, kedi ve köpekler ortalama 100 m2 bir evde. Bir ara anahtarlığın içinde minik kaplumbağa besleyen insanımsılar bile vardı. Gittikleri yerde masanın üstüne koyup “bakın minik kaplumbağama, ne kadar şeker değil miiiiii” diye uzata çektire sohbetini ediyorlar, karşılarındaki ayağı toprak görmemiş tipler de bu alçak davranışa matah bir şeymiş gibi ortak oluyorlardı. Bununlada kalmıyor. Hayvanlara sevgi adı altında uygulanan türlü vahşetin yanında iki temel hakları ellerinden alınıyor. Özgürlük ve üreme. Çoğu “hayvansever” beslediği hayvanını kısırlaştırıyor. Sormak istiyorum hangi hakla? Bir insan beslediği hayvanı kısırlaştırma hakkını kendinde nasıl bulabiliyor? Bu davranış, vicdan, merhamet ve sevgiye nasıl dahil edilebilir?

Başka bir açıdan daha bakmak istiyorum. Tatil yörelerine gidenlerin belki dikkatini çekmiştir. Bütün sahil kentlerinde sokaklar iyi cins köpek ve kedilerle dolu. Sizce oraya nasıl geldiler? Örneğin bir Sibirya kurdu Sibirya’dan Bodrum’a tatile gelip “bundan sonra burada yaşayayım artık, bıktım valla soğuktan”  mı dedi? Yâda bir Siyam kedisi ömrünün geri kalanını Çeşme ‘de sörf yaparak geçirmeye mi karar verdi? Cevabı herkes biliyor. Bunlar sahipleri tarafından terk edilen ve sokağa bırakılan hayvanlar. Cumhuriyet’e konuşan Çeşme Belediyesi Veteriner Hekimi Çağdaş Koç’un ifadesiyle  sadece Çeşme’de ortalama her yıl 300-350 köpek sokağa terk ediliyor. Bazıları yıllarca kendilerini bırakan sahibinin bir gün geri geleceğini düşünerek onu bıraktığı yerde nöbet tutuyor. Bodrum’da yaşayan canlı örnekleri mevcut. Merak edenler medyadan haberlerini bulabilirler.

Onlar da hayvanseverdi. Ve bir gün sevgileri maalesef  besledikleri hayvanın sorumluluklarını taşıyamayacak  düzeye indi. Kendi hayvanlarından kurtulmak istediler ve sokağa bıraktılar. Bunu işkence ile öldürerek yapanlarda var. Siz hiç sokağa bırakılmış bir kedi veya köpeğin ilk günlerini gördünüz mü? Şahit oldunuz mu? Olmadıysanız kendinizi bir an olsun o canlının yerine koyup düşünebilirsiniz belki. Gözyaşlarınızı tutabileceğinizi sanmıyorum.

“O kuşu kafeste yaşatmak vicdanen seni rahatsız etmiyor mu?”diyorum. Yanıt olarak “ama o dışarda yaşayamaz ki “ diye bir cümle alıyorum. Be kardeşim eğer sen talep etmesen Madagaskar’daki papağan her halde ben biraz da Türkiye’de Fatma hanımın bana verdiği 50 cm lik kafeste yaşayayım demez değil mi?

Yazının sonuna kadar gelip de yazdıklarımdan gerilmiş olan okuyuculara seslenmek isterim. Hayvan beslenilmesine, sahiplenilmesine, koruyucu aile olunmasına asla karşı değilim. Hayvanları sevebilen, onları koruyan, gözeten, ihtiyaçlarını karşılayan, merhamet edenler yüreği sevgi dolu yüce insanlardır. Ancak boynuna takılmış bir tasma ile bir yere bağlı ömrünü geçiren bir köpeğin sahibi için de hayvansever diyemeyeceğim. Hayvanların doğal ortamlarından koparılıp insanın sırf sahip olma duygusuyla ona uygun ve reva gördüğü mekanlara sıkıştırılmasına, özellikle özgürlüklerinin ve üreme haklarının ellerinden alınmasına, sahip olunup terkedilmelerine, bir kafese, bir oadaya, bir eve tıkılıp kendi türlerinden koparılarak yalnızlaştırılmış bir hayat yaşatılmasına, ayrıca sevgi duygusunun ticarileştirilmesine  şiddetle karşıyım. Bunu bir bencillik olarak görüyorum.

Sonuç. Hayvan satın almayın. Koruyucu aile olun. Barınaklar sahiplenilmeyi bekleyen dostlarla dolu demek istiyorum.  Hayvanları doğum günü hediyesi, evlilik yıldönümü hediyesi, karne hediyesi yapmayın. Hediye ettiğiniz kişi gerçekten bu sorumluluğu taşıyamayabilir. Onları özgürlüklerini de kısıtlamadan bakabileceğiniz bir ortam yoksa lütfen sahiplenmeyin. Onları terk etmeyin. Doğası gereği bir hayvanın insanı terk etme hakkı vardır, ancak insanın böyle bir hakkı olamaz. İnsan vicdan sahibidir. Kendinizi lütfen onların yerine koyun. Ömür boyu bir kafeste ve ya bir zincire bağlı yaşamak hoşunuza gider miydi? Kendiniz için olumsuz olan şeyleri onlara reva görmeyin. Sevgi sahip olmadan da gösterilebilen bir duygudur.

Umarım bir hayvanın sahibi değil, bir hayvanın insanı olabilmeyi başararırız…

Sizleri Selanik’de kaydettiğim bir ezgi ile başbaşa bırakıyorum.Sağlıkla.

Dipçe: Mevzu bir sayfaya sığmayacak kadar uzun ve derin. Daha mama şirketlerinin kirli ellerinden dahi bahsedemedim.  Onu da bir sonraki köşe yazımızda inceleyelim. Zira sizi şaşırtacak  hatta biraz da üzecek haberlerim var.

 Link: https://www.youtube.com/watch?v=qFcKBlG_jIg

Youtube: Muammer Enginsu TV

Sosyal Medya Hesapları:

Facebook, instagram, twitter: Muammer Enginsu

Bize her konuda sayfadaki mail adresimize yazabilirsiniz