Muammer Enginsu yazdı: Korku ve Sevgi

Sanatçı-Eğitimci-Yazar "Yağmurun Kızı" albümünü ve pek çok single eser yaptı.Besteci. Tiyatro , belgesel ve kısa film müziği yaptı. Kısa film çekti. Melek Ağacı romanı yazarlarından. Şiir kitabına hazırlanıyor. "Her Yerde Müzik Var" isimli müzik programını yürütüyor.

  İnsanın içindeki en kuvvetli iki duygu bu gün konuğumuz. “Korku ve sevgi.”Birbirinin tersi gibi duruyorlar bakınca. Ama değiller. Sevgi ve nefret veya korku ve cesaret gibi karşıt anlamlı değiller. Ama birbirinin düşmanı iki duygu bu. Hangisine daha çok yer açarsak diğeri azalıyor kanımca.

 Lise yıllarında yazları turizm sektöründe çalışıyordum. Dünyanın her yerinden her kültürden insan tanıma fırsatım oluyordu. Benim için eşsiz bir insan gözlemleme labaratuvarı idi. Olaylar karşısında kültürler arasındaki davranış farkını birebir deneyimlemek muhteşem bir öğrenme aracıydı. Özelikle çocukların davranış biçimi ve arasındaki farklar ilgi alanımdı. “Denize girme boğulursun” diye avazı çıktığı kadar bağıran bir annemiz ve çocuğu arasındaki ilişki  ile 5 yaşlarında kendi kendine denize giren yüzen ve sahile çıkan yabancı bir çocuğun ailesiyle ilişkisi arasında neden bu kadar fark vardı? Yâda 18 yaşında bütün Avrupa’yı dolaşıp Türkiye’ye bisikletiyle tatile gelmiş bir gencin öz güveni nereden geliyordu? Zamanla bu farkın kaynaklarını insan yetiştirme sanatında korku ve sevginin ne denli büyük yer kapladığında bulacaktım.

Neden korku ve sevgi bu kadar belirleyici idi?

  Yeni doğan bir bebeğin korku duygusu neredeyse yok gibidir. Bebekler her şeyi korkusuzca denemek isterler. Korku zamanla öğrenilen bir duygudur aynı zamanda.

  Bizim toplumsal davranış yapımızda korkutmak çok büyük yer tutar ve bir eğitim aracı olarak kullanılır. Korkutularak büyüyen nesillerin çocuklarıyızdır çoğunlukla. Korku önce ailede başlar. Bebek önce babadan korkutulur genelde. “Bunu yaparsan akşam seni babana söylerim.”  Böylece baba otoritesi sarrılmaz bir şekilde oturtulmuş olur. Bir kere başlayan korku serüveni artarak ve çeşitlenerek sürer gider. Okulda öğretmenden, sokakta polisten, askerden, devlet dairesinde müdürden, amirden, mahallede elalemden korkulur. Gök gürültüsünden, şimşek çakmasından, karanlıktan, hayvanlardan korkutulur. “Bisiklete binme çarparsın, koşma düşersin, denize girme boğulursun” diye genişler. İlerleyen yaşına rağmen 3 tarafı denizlerle kaplı bu ülkede yümeyi henüz bilmeyen milyonlar bir şey anlatmıyor mu?

 Dini değerler öğretilirken de aynı yönteme başvurulur. Sevdirmek dururken Allah’tan korkutulur, öcüden, dededen, kutsal kitaptan. Öyle noktalara gider ki iş yemin edilen kutsallar bile korku üzerinedir. “Allah çarpsın ki, Kur’an çarpsın ki” diye sürer gider.

  Böylece bireylerin özgüvenleri yerle yeksan edilir. Artık pısırık, içe dönük, kendini ifade edemeyen, düşüncelerini özgürce söyleyemeyen, hakkını arayamayan, kendini savunamayan, uymacı, haksızlıklar karşısında duruş sergileyemeyen, atılım yapamayan, girişimcilik özelliği kalmamış, edilgen, bireyler olur korkuyla büyüyenler. Hatta ve hatta gölgesinden bile korkar olur kişi. Kısaca kendisi olamaz korkusundan. Korkunun esiridir artık.

Zamanla bu korku kültüründen gelenler ellerine bir güç geçirdiklerinde ilk işleri başkalarını korkutmak olacaktır. Bu da toplumsal şiddeti giderek arttıracaktır.

Korku toplumların yöetimini de şekillendirir. Korkuyu kutsayan ve yücelten toplumlar önce korku ile büyütülür sonra korku ile yönetilir. Bu en kolay yönetim biçimidir. Stalin’in tavuğu hikâyesinde olduğu gibi.( Merak edenler bakabilir) Bazen korku öylesine belirleyicidir ki Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’na “Korkma” diyerek başlamak durumunda kalır.

  Korku büyüdükçe ve arttıkça sevgiye daha az yer kalır. Hatta utanılacak bir şeydir artık sevmek. Saygı ise kaybolur. Öyle bir yere ulaşır ki kişi kendi sevdasına bile sahip çıkamaz hale gelir korkusundan. Böylece toplumsal bir hastalığa dönüşür bu duygu.

  Hâlbuki çok basit bir yer değiştirme ile korkunun yerine saygıyı ve sevgiyi koymak mümkündür. Babadan, öğretmenden, polisden, askerden, Allah’dan, kutsal kitaptan, hatta sevdadan korkutmak yerine bunlara sevgi ile yaklaşmayı öğretmek mümkündür. Sevgiyi, sevdayı, aşkı, saygıyı kutsamak gerekir korku yerine. Yüceltmek gerekir. Aşılamak gerekir. Sevgi iyileştirir, güzelleştirir, şifadır. Yaşam enerjisidir sevgi, çoşkudur, mutluluktur. Mutlu insan da mutlu toplum demektir.

Zalimlerin ismi dahi anılmaz iken, şu dünyada en çok hatırlananlar korkularına yenik düşmeden sevebilenlerdir. Leyla ile Mecnun’dur, Kerem ile Aslı’dır, Ferhat ile Şirin’dir. Korku geçici sevgi ise ölümsüzdür.

Sevgi ile büyüyenler sevda ile yaşayacaklardır.

Dipçe: Bu hafta çok sevdiğim bir sevda şarkısı sizlerle. Guadalupe Pineda – Historia De Un Amor. Sevdiğinizi düşünmeniz dileğimle.

Youtube: Muammer Enginsu TV

Sosyal Medya Hesapları:

Facebook, instagram, twitter: Muammer Enginsu

Bize her konuda sayfadaki mail adresimize yazabilirsiniz

Yayınlama: 09.05.2021
A+
A-
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.