Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Muammer Enginsu Yazdı: Kalimera

Şu korona denen küresel

Şu korona denen küresel oyun öncesiydi. Yunanistan’ın Selanik, Kavala, İskeçe bölgesine bir tur satın almıştık iki arkadaş. Aklımda bir yandan Her Yerde Müzik Var Programı vardı. Şu geçici dünyada en çok sevdiğim iki şeyi birleştirecektim. Müzik ve gezi.

İstanbul’dan kalkan  otobüsümüz sınır kapısından geçip Selanik’e doğru ilerliyordu. Gece boyunca geçtiğimiz toprakları göremesem de aklımda bu topraklardan Osmanlı İmparatorluğu’nun çekiliş hikayeleri geçiyordu. Güzelim Balkan coğrafyası basit çete savaşlarıyla kaybedilmişti. Ne büyük keder.

Şimdi sizi savaş hikâyeleriyle sıkacak değilim. Gezmek bir tutku. Her insanın beslendiği bir şeyler vardır hayatta. Benimki de bu sanırım. Yeni kültürler, yeni insanlar tanımak ve keşfetmek gibisi yok. Sabahın ilk ışıklarıyla girdiğimiz Selanik benim için Mustafa Kemal demekti. Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu Mustafa Kemal’in doğum yerinde başlar. Bambaşka bir hal-i ruhiye ile Selanik’i keşfettik. Oraya küçük İzmir adını koydum ki pek çok insanın da aynı şekilde ifade ettiğine şahit oldum sonradan. Sanki kopyası idi İzmir’in.

Yıllar önce keşfettiğim Rebet kültürü ve Rembetiko müziğinin diyarında insan hikayeleri biriktirdim.

Akşam olup yemek vakti gelince bizi tur şirketi bir taverna gecesine götürmek istedi. Hiç bana göre olmayan ayarlanmış eğlenceleri reddettim. Ben ve arkadaşım Özcan rastlantıların samimiyetine inanarak bizim Kumkapı balıkçılarına benzeyen salaş bir pasaja girdik. Balık salata ve mezelerimizi söyledik. Yan masamızda 4 müzisyen canlı akustik müzik yapıyorlardı. Suyun öte yakasının bize benzeyen tınılar yankılanıyordu balıkçı meyhanelerinde. O kadar samimi ve içtendiler ki Türkçe bir parça bilip bilmediklerini sordum. Müziği bildiklerini ancak sözlerini Rumca söyleyebildiklerini ifade ettiler. Hemen  kaynaşıverdik. Yedikule dedim çaldılar, Telli Telli dedim çaldılar ve başladık birlikte söylemeye. Rumca ve Tükçe.Sevgili Ethel Flanders ve müzisyen arkadaşları ile güzel bir düet yaptık. Benden Konyalım ve Odam Kireçtir Benim isimli parçaları da istediler. Söyledim. Söyledik. Sarıldık. Bir ara parça isteği yapan seyirciden ‘’Seni seviyorum Türk’’ diye bir nara geldi. Yüzümüz gülümsedi ve sevginin vatanının olmadığını öğrendik.

Sohbet sırasında benim Rebet kültürüne olan ilgim ortaya çıkınca beni Türk müziğinin yapıldığı bir bara götürmek istediler. Gittik. Türk enstrümanları ile bizim coğrafyanın ezgilerinin orada ne kadar ilgi gördüğüne şahit olduk. Yıllarca aynı topraklarda yaşayan insanların içinde hala benzer özlemler yatmaktaydı. Müzik bize bunu hissettiriyordu. Ancak hikayeler hep de olumlu değildi. O Türk müziğinin yapıldığı barda bizi oraya götüren  Selanik’li Yorgo ile bir fotoğraf çekildik. Masada onun bir arkadaşı daha vardı. Çektiğim bu fotoğraftan rahatsız olduğu her halinden belliydi. Zaten az sonra beni o fotoğraftan sil demeye başladı. Nedenini sordum bir Türk ile aynı fotoğrafta olmak istemiyordu. Yorgo’nun yüzü asıldı. Mahçup oldu. Arkadaşını uyarıyor ve böyle yapma ayıptır diyordu. Ancak adam ısrarcıydı. Telefonu yüzüne çevirdim ve gözünün içine baka baka fotoğrafları sildim. İmalı bir şekilde de memnun musun şu anda dedim. Bizim Yorgo arkadaşının yaptığı bu davranıştan son derece üzgündü. Bizden özür diliyordu. Önemli olmadığını böyle şeylerin de olabileceğini söyleyip teselli ettik ve ayrıldık. Irkçılık dünyanın her yerinde insanı insan olmaktan çıkaran bir olgudur. Ve sadece bizde yoktur. Avrupa da pek çok şehirde benzer davranışları nadiren de olsa yaşamış idim.

Ertesi gün Selanik sokaklarında gezerken yine bir sokak müzisyeniyle karşılaştık. Kemençe ile Karadeniz ezgileri çalıyordu. İlgimizi çekti ve sohbet etmeye başladık. Selanik’e Türkiye’den geldiklerini söyledi. Neresinden dedim. Trabzon dedi. Benden Konyalım türküsünü istedi. Birlikte söyledik. Karadeniz yöresine ait Rumca ezgiler dinledik ve kaydettik.

Zamanın darlığı nedeniyle koşa koşa otobüse zor yetiştik. Kavala’ya doğru  yola çıktık. Denizin kenarında çok şirin bir yer Kavala. Kendinizi Ege’nin herhangi bir sahil kasabasında sayabileceğiniz bir yer. Öğle yemeğinden sonra çay içmek için balıkçı lokantasının yan tarafındaki çaycıya geçtik. Bir teyze işletiyordu mekanı. Çaylarımızı söyledik. Televizyonda bir program ilgimi çekti. Zeybeko oynuyorlardı. Sirtaki ile bizim zeybek oyunu arası bir oyundu bu. Davul zurna eşliğinde. Özcan’a bak dedim  zeybek bu. Çaycı teyze: ‘’Zeybeko zeybeko’’ dedi. Türk müsünüz diye sordu. Evet dedik. Nereden geliyorsunuz dedi. İstanbul dedik. Geldi boynuma sarıldı. Gözlerinde iki damla yaş. Yüreğinde doğduğu toprakların anıları ve özlemi yüklüydü. Kırık Türkçesiyle : ‘’Ah evladım ah. Biz ayni familya ayni familya. Ayirdilar bizi ayirdilar’’ dedi. Gözyaşımıza hakim olmaya çalıştık. Sıkı sıkı sarıldık. Bize sarılırken belli ki Türkiye’ye sarılıyordu İstanbul’a sarılıyordu. ‘’Ah bu politika diyordu bir yandan, ah bu politikacilar.’’

Yine o turlardaki zaman darlığı sebebiyle ayrılmak zorunda kaldık ardımızda gözü yaşlı bir Rebet kadınını daha bırakarak.

İskeçe yakınlarında bir dalyan var. Nestos deltası. Dalyanın ortasındaki iki adacıkta iki tarihi ortadoks  kilisesi. Tur otobüsünün rotası dahilinde gezdik. Dolaşırken yanımıza bir amca gedi. ‘’Galatasaray Fenerbahçe maçı ne oldu çocuklar ‘’dedi. Amca dedim tam adamına sordun. Futbolla hiç ilgim alakam yok. Ama dedim Özcan bilir belki ona soralım. Sohbet etmeye başladık. Sen hangi tur ile geldin dedik.’’ Ben buralıyım, burada kilisede zangoçum’’ deyiverdi. Türkçesi o kadar mükemmeldi ki zerrece aklımıza gelmemişti. Ama dedim türkçende hiçbir falso yok. Nasıl bu kadar duru ve temiz olabilir. ‘’Ana dilim Türkçe’’ benim dedi. Kütahya doğumluymuş. Daha çocukken buraya mübadele yıllarında gelmişler. Rumcayı sonradan öğrenmiş. Mübadele yıllarında Rumlar ve Türkler değil Ortadokslar ve müslümanlar takas edilmişti. Bunu bir kez daha yaşayarak öğrenmiş olduk. Ayrılırken yine bir duygu seli. Sarıldık. İnsanın kendi toprağına sarılması gibi sarıldık. Türkiye’ye selamlarını yolladı.

Fotoğrafını sildirmek isteyen ırkçı adamı Selanik’de bırakıp aldık selamını güzel insanların. Selanik’den, Kavala’dan, İskeçe’den geltirdik doğdukları topraklara. Vatan toprağının üzerine  buğday taneleri gibi savurduk. Suyun iki yakasının acılarını, sevinçlerini, anılarını ve özlemlerini melodilerle yaşatmak üzere vurduk sazın teline.

Bu hafta sizlere suyun iki yakasının ortak ezgilerini suyun iki yakasından müzisyenler ile seslendirdik. İyi pazarlar olsun hepimize.

Link:

Sosyal Medya Ve İletişim Bilgileri:

Youtube Kanalı: Muammer Enginsu TV

İnstagram,Facebook,Twitter: Muammer Enginsu

İstek ve önerililerinizi bana e-posta adresinden iletebilirsiniz.