Vejetaryen Ol, Özüne Dön

Vejetaryen Ol, Özüne Dön
Yayınlama: 18.01.2019
A+
A-

            Merhaba sevgili okurlarım,

Yaklaşık olarak 5 yıldır vejetaryen besleniyorum. Yaşadığımız toplumda çokta kabul görmeyen bir yaklaşım bu. Karşılaştığım kişiler bana hep şu soruları soruyor; ‘’Hiç et yemiyor musun?’’ , ‘’Tavuk et sayılmaz, onu neden yemiyorsun?’’ , ‘’Bence sen gizli gizli yiyorsundur?’’ ve bunun gibi daha neler neler. Bu sorulardan yola çıkarak toplum vejetaryenliğin ne olduğunu bilmiyor. Zaten bilselerdi bu soruları sormayı bırakın herkes vejetaryen olurdu. Amacım sizleri de vejetaryen yapmak değil, sadece bu konuya aydınlık kazandırmak. Konuya şöyle başlamak istiyorum. İnsanlar otobur bir bünyeye sahiptir.   

İnsanların etobur oldukları ve her şeyi yiyebildikleri şeklinde bir hikaye uydurulmuş ve tüm insanlar buna inanmıştır. İnsanlar buzul çağına kadar vejetaryen bir şekilde beslenmişlerdir. Buzul çağının sonlarına doğru asıl besinleri olan sebze ve meyveleri, soğuk hava şartlarında bulamamışlar ve yaşamlarını sürdürebilmek için, et yemek zorunda kalmışlardır. Bu hatalı bir alışkanlık olarak yıllarca devam etmiştir. Sadece et yemek zevk vermediği için, eti pişirerek, farklı baharat ve tatlarla birlikte kullanarak tüketmişlerdir. Buna rağmen tarih boyunca vejetaryen beslenmenin yararlarını ve sağlık açısından önemini bilen insanoğlu, bu beslenme şekline geri dönmüştür. Çünkü insan için et yemek, doğal değildir. Neden mi?

            İnsanın diş yapısı çiğ eti koparmaya, parçalamaya ve ağız içinde öğütmeye elverişli değildir. Bunun için çok pişirmeniz gerekmekte. Bu da pişmesi sırasında yararlı olduğu savunulan besinlerin kaybolmasına aksine zararlı bakterin üremesine yol açmaktadır. Ünlü anatomi bilgini Georges Cuvier (Kuviye), ‘’Les Cours d’Anatomie Camparee’’ adlı eserinde şöyle ifade ediyor. “İnsanın doğal besini onun bünyesine uygun olup, genellikle meyveler, kökler ve bitkilerin sulu kısımlarıdır. Eller bunları rahatça toplamaya yarar. Bir yandan çeneler kısa ve güçsüzken, öte yandan köpekdişleri diğer dişlerden uzun değildir. Bu dişler insanın et yemesine ya da hayvan etini parçalamasına izin vermez.” Kuviye, başka bir yazısında da şöyle diyor; “Bir hayvanın bağırsakları taze eti hazmedecek şekilde yaratılmışsa, çene yapısının da yemi yutacak şekilde olması gerekir. Yani pençeleri yakalayıp parçalamak, dişleri kesmek ve parçalara ayırmak, bütün hareket organları kovalayıp yakalamak ve duyuları da avı uzaktan görmek için. Yine gizlenmek ve kurbanını hile ile yakalamak için doğanın onun beynine gereken istekleri yerleştirmiş olması gerekir. İlk insan büyük maymunlara benziyor bitki taneleri ve meyvelerle yaşıyordu. Nitekim tırnakları, dişleri, kasları ve anatomik yapısı bize bunu ispat eder.” Bunun gibi bir çok bilim adamı yaptığı araştırmalarda görüş birliğinde olmuş ve insanların meyve ve sebze yiyen canlılar olduğunu kanıtlamışlardır.

       Yine de sizlere etobur ve ot oburlar arasındaki bazı farklılıklardan söz etmek istiyorum. Dişler; Etoburlarda köpekdişleri kalın ve uzundur. Öğütücüdişler ise sivri ve keskin. Çünkü avladıkları hayvanları parçalayıp etlerini de parçalayarak yutarlar. Ot oburların ise bunların tam tersi.

Mide; Etoburlarda çiğnenmeden yutulan veya parçalanmış et midede hazmedilir. Etoburların dişleri yaygın ve bir sırada olmadığı için çiğ eti çiğnemeden yutarlar ve bunun hazmını mide kaslarına bırakırlar. İnsan midesindeki salgı bezi, ette bulunan fazla azotu et oburlarda olduğu gibi amonyağa dönüştüremez. Mide salgıları ve pankreas bezi eti çözemez. İnsan karaciğerinin etteki azotu uzaklaştıramaması gut, romatizma ve sinir hastalıklarına yol açar. Öte yandan etoburların bağırsakları kısadır ve bozuşmuş et orada durmaz. İnsan bağırsaklarının uzunluğu onun etobur olmadığının bir başka delilidir. Her şey insanın etobur olmadığını göstermektedir. Yalnız iç yapısı meyve yiyici olarak yaratılmakla kalmadığı gibi, dış yapısı, yaşama tarzı, gelenekleri, davranış ve aklı da etobur olmadığını kanıtlamaktadır. İnsanın ağzı, avını yutabilmek için etoburların ağzı gibi açılmaz.

            Dili yumuşaktır. Suyu yalayarak içmez. Elleri pençesizdir. Köpekdişleri diğer dişlerden yüksek değildir. Gözü, etoburlarda olduğu gibi alaca karanlıkta görmez canlı hayvan kokusunu uzaktan almaz. Bırakılsa, uzayan tırnaklarıyla en küçük bir kuş ya da hayvanı bile parçalayamaz. Kolayca ağaca tırmanıp meyve toplayabilir. Ama sıçrayarak vahşi hayvanları koşarken yakalayamaz. Çiğ veya kokmuş eti yiyemez. Öldürmekten ve kan dökmekten doğal olarak kaçınır.

            New York Malabedenes Tıp Merkezi’nden Dr. Williem Collens, etoburların kolesterol ve doymuş yağları vücutlarında tutabilecek hemen hemen sınırsız bir kapasiteye sahip olduğunu saptamıştır. Fakat gıdasına iki ay hayvansal gıda karıştırılan deney tavşanında yapılan otopside, bu canlının dolaşım sisteminde yağlanma ve damar sertliğinin oluşmaya başladığı görülmüştür. İnsan sindirim sistemi de etle beslenen diğer hayvanlar gibi eti sindirmek üzere düzenlenmediğinden, et yenmesi birçok hastalığa, özellikle kolesterol ve buna bağlı kardiyovasküler hastalıklara yol açabilmektedir.

            İnsan duyuları ve duygularıyla hareket eden bir canlıdır. İnsanlar meyvelerden tat alırlar. Yiyeceği gıdayı gözü ile görmek, burnuyla koklamak, diliyle tatmak ve haz duymak ister. İnsanlar sadece yemek için yemez, bundan keyif alır ve çeşitlilik ararlar. Lezzetleri birbiriyle karıştırıp yeni lezzetleri keşfeder. Etobur canlılarda ise bu duygu ve hazların hiçbiri yoktur.  Et yiyerek protein, demir ve çinko ile besleneceği bilgisiyle yanılgıya düşen insanoğlu, sürekli hasta ve zavallı hale gelmiş, kaygı ve korku ile dolmaktadır. Sebze ve bakliyatlar da etten alacağı protein, demir ve çinko fazlasıyla mevcuttur.

            Birazda protein den söz etmek isterim. Protein nedir? Amino asitlerin belirli türde, belirli sayıda ve belirli diziliş sırasında karakteristik düz zincirde birbirlerine kovalent bağlanmasıyla oluşmuş polipeptitlerdir. Proteinler, amino asit dediğimiz karbon, hidrojen, oksijen ve azot Atomlarından meydana gelen moleküllerin tesbih taneleri gibi yan yana dizilmeleri ile oluşur. Proteinlerin vücudumuzda ki görevleri ise; vücudumuzda açılan yaraların onarılmasında, maddelerin sentezi ve sindiriminde, büyümemiz ve gelişmemizde, sıvı dengemizi korumada, enfeksiyonlarla mücadelelerde ve azot dengesinin sağlanması gibi hayati konularda görev alır.

            Aşağıdaki gıdaların 100 gramında bulunan protein miktarları;

Soya Fasulyesi             39 gr.

Mercimek                   26 gr.

Bezelye                       12 gr.

Kabak Çekirdeği         19 gr.

Maş Fasulyesi             11 gr.

Patlamış Mısır            18 gr.

Pirinç Pilavı                 3 gr.

Bulgur Pilavı               3 gr.

Her Türlü Ekmek         8 gr.

Yulaf Ezmesi               11 gr.

Kinoa                           4 gr.

Kestane                       3 gr.

Fındık ve Ceviz            15 gr.

Kaju                             17 gr.

Yer Fıstığı                    28 gr.

Keten Tohumu            18 gr.

Badem                        21 gr.

            Ortalama bir kiloya sahip bir kişinin günlük protein ihtiyacı 45-70 gramdır. Yukarıdaki listede olmayan sebze ve meyvelerde de protein bulunmaktadır. Bu da gösteriyor ki protein almak için et yemenize gerek yok. Bu yüzden diyorum ki Vejetaryen olun, özünüze dönün…

Sevgilerimle…

Kaynak: Sadık Hidayet, ‘Vejetaryenliğin Yararları’

Ayrıca Orijinal Yoga Sistemi ücretsiz tanıtım çalışması için:

Yoga Academy Denizli – 0505 445 2337 – 0 505 629 0526

Yazan: Zeki GÜVEN – Yoga Antrenörü

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.