Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Gülbeyaz Kanber Yazdı:Kadın Hakları Ve Montessori

Maria Montessori barış içinde

Maria Montessori barış içinde bir dünya için Montessori eğitim yaklaşımını oluşturmuş ve metodunu çocuklar üzerinde uygulayarak insanlığı reform etmiştir. 20’inci yüz yılın başlarında feminizm ve hümanizm hareketlerini başlatmıştır. Dr. Montessori oluşturmuş olduğu pedagojisinde feminist fikirlerini metodunun içerisine koymuştur ve kadın ve çocuk haklarının anlaşılabilir olmasına sağlamıştır. Kadın hakları ve çocuk hakları Dr. Maria Montessori’nin çalışmalarında önemli bir yer teşkil etme idi. Tarihteki oluşturmuş olduğu akımında kadın hakları ve eşitliğini ilk olarak gösteren bir bilim kadını olarak kadın haklarını yasalar önünde göstermeyi başarmıştır. Dr. Montessori başlattığı reformu nasıl başarmıştı?

          Maria Montessori kendisini erkekler ile eşit görmüş ve bir kadın olarak ilk adımını  okula başlamakla göstermiştir. Kadınların dünyaya sadece bir erkeğin eşi olmak için gelmediğini ve bunun bir kader olmadığını göstermiştir. Mühendisliğe ilgi duymuş daha sonra biyolojiye yönelmiş ve başarısı sonunda bir kadın olarak İtalya’nın ilk kadın tıp doktoru olmuştur.1890’ların başında Roma’da Tıp fakültesine bir kadın olarak kabulü için mücadele vermiş ve başvurusunun kabulü için yaklaşık bir yıl beklemiş heyetin kabulü sonrası derslere katılmaya başlamıştır. Erkek arkadaşları tarafından kadın olduğu için ayrım yapılmış ve kadavralara tek başına kimsenin olmadığı zamanda gece yarısı girmek zorunda bırakılmıştır. Babası onun doktor olmasına ikna olmamış ve babası ile de doktor olmak için karşı karşıya gelmiştir. Babası bir kadın olarak doktor olduğunda karşılaşacağı zorluklarını görmüş ve matematik alanında da iyi olması sebebi ile onu mühendis olmaya ikna etmek istemiştir ancak doktor olmayı seçmiştir. Kadavrada inceleyeceği cansız bir erkek vücudu olsa da babası için bir sorun teşkil etmiştir ancak Maria Montessori doktor olmayı seçmiştir. Kadınların her gün erkekler tarafından duygusal ve fiziksel şiddet gördüğü bir dönemde tıp fakültesine okuyan bir kadının böyle bir şiddet ile karşı karşıya kalmadığını ve korunaklı olduğunu görmüştür.

         Tarihte teknoloji dışında çok fazla bir değişiklik olmamasına rağmen insanların düşüncelerinde çok hızlı değişiklikler olmuş kadınların biyolojilerinden kaynaklı çocuklarına bakması ve bir erkeğin bakımından sorumlu olması konusunda çok bir  değişiklik görülmemişti. Feminizmdeki değişimi ilk ve ikinci feminizm dalgalanmalarının etkisini çağımızdaki kadınlar görmekte ve günümüzde etkileri görülmekte ve kadınlar yararlanmaktadırlar.1898’de Maria Montessori kadınları ve kadın haklarını savunan bir kadın ve  ileriyi gören bir kadın olarak “kadın hakları” üzerine ilk olarak  Almanya’ya konuşma yapması için davet almıştır ve çalışan bir kadın olarak ülkesini İtalya’yı temsil etmiştir. Kadınlara düşüncelerini özgürce ifade etmeleri içinde fırsat sunulmuştur. Tıp Fakültesi’ni bitirmesi ile anne olmak yada doktor olmak arasında seçim yapmak durumunda bırakılmış ve doktor olmayı seçmiş geleceği ve insanlığı değiştirmek ve çocuğun bütün olarak hayata hazırlanması önemli bir yer teşkil ettiği için çocuklar ile çalışmayı seçmiştir. Çocuklara yol göstererek insanlığa yol göstermiştir.

        Günümüzde kadınlarımızın bir çoğu evde çalışırken bazıları da evinin dışında çalışmakta tabi ki kadınlarımızın evin dışında çalışabilmeleri bir gecede olmamıştır. Kadınlar hayatlarının her alanında her gün içinde yaşadıkları toplumlarda pozisyonları için, başarılı olmak, statüleri ve toplumdaki yerleri için mücadele vermiş ve halen vermektedirler. Başarılı olan bu kadınlarımız  düşünüldüğünde erkeklerden daha çok çalışmışlardır ancak kadınlar yaşadıkları toplumda halen eşit haklara sahip olmak için mücadele etmektedirler.18′ inci yüzyılda bazı kıtalarda köle ve kadınlar hariç sadece erkeklere vatandaşlık, özgürlük ve eşit olma hakkı verilmiştir. Kadınların bir evlilik yapması durumunda tüm hakları ve sahip olduğu mal ve mülk otomatik olarak erkeğin olmuş teknik olarak erkek ne yapmak ister ise yapabilir ve edinmiş olduklarını nasıl isterse kontrolünü yapabilme imkanına sahip olmuştur. Öyle ki tarihte beyaz bir kadının siyahi bir erkek ile evliliğinde vatandaşlığını kaybetmesi durumu ile karşı karşıya kaldığı  görülmektedir.

        kadınların yasada eşit hakları olmalı idi ve bunun içinde değişikliler olmalıydı yasalar erkeğin avuçları içine konulmuş olan sınırsız gücü vermemeli idi. Özgürlüğün meyveleri sadece erkeğe sunulmamalı idi. Yaşadığımız toplumlarda  erkeklere sunulan haklar kadınlara sunulmasa da yasalar önünde haklar veriliyor olsa da aslında kadınlar için esas mücadele yasada hakların verildiği an başlamakta idi. Kadınların bir masa, bir sandalye gibi sahiplenilmesi durumundan çıkmaları yaşadıkları çevrede yasal kimliklerinin elde edilebilmesi ve bir birey olarak ortaya çıkması uzun zaman almıştır. Eğitimli kadınlar kadın hak ve eşitliğinin elde edilebilmesi için mücadele etmeye başlamışlardır. Hakların elde edilmeleri otomatik olarak olmadığı ve haklar için savaş verilmesi gerektiği bir gerçektir. Geçmişte ve günümüzde kadınlar mücadelenin bittiğini düşünmekte oy verme kazanımı ile sosyal ve politik eşitliğin bu mücadele ile  sonlandığını düşünmekte. Tarihte bazı ülkelerde kadın evlilik gerçekleştirdiğinde öğretmenlik mesleğini bırakmak ve ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Tarihte Kadınların yüzde 70’i de evli olduğu için işe alımları gerçekleşmemiştir ve erkekler iş sonrası eve gittiklerinde kadınların işlerini bırakması için baskı altında bırakarak  evdeki rol ve yerini yeniden alması için teşvik edilmişlerdir. Bu tür yaşanan durumlar ve kültürel kemikleşmiş düşüncelerden kadınların çıkarılması gerekmektedir. Kadınlara baktığımızda aslında kadınlar çalışmayı sevmekte, diğer kadınlar ve erkekler ile bir arada çalışmayı ve gelir edinmekten son derece memnun olmuşlardır.1950 -1960 yılları arasında evde çalışmak evde mühendislik gibi görülmüş hatta öyle ki bir katedral inşa etme ile eşdeğer görülmüştür. Bu dönemde çalışan kadınların ve özellikle çalışma ortamında erkekler gibi rekabet etmeyen çalışan kadın sayısı dünyada bazı ülkelerde çok yüksek bir seviyeye gelmiştir ve kadın aktivistler gelecek nesilleri oluşturmuşlardır ancak sokaklarda yürüyen bu aktivistler halen  karar verici olamadıkları da dikkat çekmektedir. 1960 yıllarına kadar kadınlara ayrım yapmak doğal iken sonrasında 1966 sonrasında yavaş yavaş kadınların inançlarına, cinsiyetine ve ırkına bakılmaksızın toplumda kadına bakış değişmiş kendi vücut ve yaşamları ile ilgili kararları verme hakkına sahip olmuşlardır. Kadınların enerjilerin büyük bir çoğunu erkeklerin aldığı bir dönemde 1970 ve 1977 arası tıp fakültesine katılan kadın sayısı yüzde 5’ten yüzde 45’e çıkmıştır. Kadın hakları akımı devam etsede kadınların hayatı kolay olmayacağı bir gerçekti. Kadın hakları halen günümüze kadar eşleri tarafından yada bir erkek tarafından saldırıya uğramıştır.

           Geleceğin kadın hakları akımı ve kadınlar için sunulacak olan bir çok imkan  biyolojilerinden kaynaklı olmayıp alınacak olan politik kararlar ve yasalar ile mümkün  oluşturacak. Oluşturulacak olan sistemdeki güç toplumuzda bir çok kadının hayatını   farklı kılacak kadın ve erkeğin farklılığı cinsiyet ayrımı bir kenara bırakılacaktır.

Kadınlar her geçtiğimiz gün sadece haklarını değil hayatlarını kaybetmekteler ve yaşamış oldukları toplumlarda bununla beraber demokrasilerini kaybetmektedir.