Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Gülbeyaz Kanber

Gülbeyaz Kanber yazdı: Duygularımızı saklamaya çalışırız fakat unutmayın ki gözlerimiz konuşur

Travma içinde olmak için bir savaş ortasında asker yada mülteci kampındaki sınırdan canımızı kurtarmaya çalışan Suriyeli bir anne veya yaşama savaşı veren çocuk olmamız gerekmiyor. Travmalar hepimizin başına farklı şekiller ve formlarda arkadaşlarımıza, ailelerimize veya çocuklarımıza, komşularımıza ve her yaş grubunda cinsiyet ayrımı yapılmaksızın gelebilir. Bu yaşanan travmalar çok çeşitlilikler gösterebilir. Afganistan ‘da savaşta öldürülen insanların sayısı kadar dünyada domestik savaşlarda yani aile içi kavgalarda hayatlarını kaybeden insanlar var ve bu ölümler gazetelerin çoğu zaman arka sayfasında yer alırken ve geride kalan aile fertleri büyük travmalara girmektedir. Her gün Amerika’da 3 kadın eski eşi ve eşi tarafından öldürülürken her 4 kadından bir tanesi aile içi şiddet görmekte ve bununla beraber 3500 ila 4000 arasındaki çocuk aile içi şiddet ile karşı karşıya kalmakta, 1720 çocuk aile içi şiddet yüzünden hayatını kaybetmekte. Eski eşi tarafından öldürülen kadın sayısı 11,766. Dünya sağlık örgütünün geçtiğimiz yılki verilerine göre 1 milyar çocuk yaş aralığı 2-17 arası fiziksel ve duygusal şiddete, cinsel taciz olaylarına maruz kalmıştır. İngiltere’de ise her hafta 2 kadın hayatını kaybetmekte.

Ülkemizde yavrusunun gözleri önünde yaşanan Emine Bulut ” Ölmek istemiyorum” sesleri 18 Ağustos’ta Kırıkkale’de Dünya’daki kadınlardan bütün dünyaya atılan yaşamak istediği çığlıklarından sadece duyduğumuz bir tanesi. Kadına karşı özellikle önceki eşleri ya da şimdiki eşleri tarafından uygulanan şiddet başlı başına bir toplum problemi olmakla birlikte kadın haklarının da çiğnenmesidir. Cinsel tacizler, fiziksel veya duygusal şiddetler veya alkol problemi olan bir babanın, annenin problemi olabileceği gibi, anneye uygulanan veya çocuklarımıza uygulanan şiddette olabilir. Bunun gibi benzeri durumlarda çaresiz kaldığımız durumlar görebiliriz. Dünya’da 80 ülkede yapılan araştırmaya göre yüksek gelir düzeyinde olan ülkelerde 23.2 % Doğu Pasifik’e 24% ve Ortadoğu’da 37% hayat boyu duygusal ve fiziksel şiddete ve cinsel tacizlere maruz kalmaktadır. Küresel olarak da 38% kadın cinayetlerinin çoğu eski eşi ya da beraber olduğu partneri tarafından gerçekleşmiştir. Tabi ki bu olumsuzluklar eşlerin eğitim durumlarına göre de farklılık göstermektedir. Çocuklukta yaşanan aile içi terör hayat boyu sağlıklı ve iyi olmamızı etkilemektedir.


İnsanlar içinde bulunduğu her türlü koşula uyum sağlayabilen canlılarız. Geçmişte yaşamış olduğumuz olaylar beynimizde olumsuz geçirilmiş olan travmatik tecrübeler malesef nesilden nesile aktarılmış olmakla beraber zihnimizde, duygularımızda, bağışıklık sistemimizde ve biyolojik durumumuzda olumsuz izler bırakır. Travma izleri yaşayan kişide görülmekle beraber birlikte yaşadığı, etrafında bireylerde de olumsuz izler bırakır. Örnek olarak depresyon içinde olan annelerin çocukları yapılan araştırmalara göre çocukların da çevreye karşı güvensizlik duygusu ve kaygı düzeyinde artış görülür. Tolare edemeyeceğimiz durumlar için travmanın tanımını yapabiliriz. Travma geçiren çocuklar, yetişkinler geçirmiş olduğu olumsuz yaşanmışlıkları atlatmak için çok üzüntü içerisinde olup, moralsiz bir şekilde hiç bir şey olmamış gibi ve ileriye bakmakta çok zorlanırlar. Enerjilerin büyük bir kısmı içinde bulunduğu olumsuzluklardan çıkmak olur. Hayal gücümüz hayatı daha eğlenceli ve ilginç kılar. Hayal gücümüz önümüzdeki olasılıklara ulaşmamıza yardımcı olur ve hayallerimizin gerçekleşmesi için bize ışık olur. İnsanlar geçmişteki yaşamış oldukları ‘compalsive’ yani sürekli tekrarlayan olayları hatırladıklarında yoğun duygular yaşar. Bu insanlar hayal kuramama sorunu ile karşılaşır. Mental eksiklikleri olur. Hayal kurmadan hiç bir şekilde ümidiniz olmaz. Geleceğimiz ile ilgili güzel planlarımız olmaz, gideceğimiz yer olmaz, ve hiç bir amacımız olmaz. Ayrıca Amerika’da yapılan bazı testlerde travma geçiren bireyler dünyaya diğer insanlara göre daha farklı baktıkları öne ortaya konulmuştur. Örneğin cinsel tacize uğramış bir kişi veya sürekli şiddete maruz kalan bir çocuk ya da yetişkin karşılaştığı kişilerin ona aynı şekilde yaklaşacağını düşünerek sürekli panik halinde olur. Tıpkı yangın alarm sistemini düşünelim herhangi bir duman ya da gaz kokusunda nasıl anında alarma geçiyorsa travma geçiren kişilerde aynı otomatik reaksiyonu verirler. Bu şekilde hoş olmayan tecrübeler yaşayan çocuklar, kişiler bir süre sonra bu durumlardan yavaş yavaş kurtulur veya bu başka şekillerde durumlar ile karşılaşır. Tabi ki her kişinin yaşamış olduğu durumlar farklı farklı olduğu için bu süreçlerde farklılık gösterir. Bu tür durumlar ile karşılaşmış birçok kişi toplumdaki kişiler ile normal hayatta toplumda başka bireyler ile anlamlı ve sağlıklı ilişkiler kurmakta güçlük çekerler.

Zihindeki yaşamış oldukları bu terör ve utanma duygusunu zihinlerinden atmak için çok fazla enerji harcarlar. Posttravmatik stresler inanılmaz yoğunlukta yaşanır. Amerika’da yapılan çalışmalarda her yıl ulaşılan raporlara göre 3 milyon çocuk duygusal ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu verilmiş olan sayının 1 milyonu yaşamış oldukları duygusal ve fiziksel şiddetten dolayı yerel olan çocuk koruma evlerinde bulunmaktadırlar ya da mahkemenin karar aşamalarında bulunmaktadır. Çocuklarımızın geçirmiş oldukları her olumsuz durum beyinde kimyasal dengeleri olumsuz olarak değiştirmektedir. Bütün vücudu reaksiyon verir. Örneğin travma anında göz hareketlerinin değişikliği ve beynin algılayıp durumu farklı yerlerde beyne yerleştirmesi. Yapılan araştırmalarda travma geçiren çocukların yaşam uzunlukları normal çocuklara göre daha kısa bulunmuş ve bağışıklık sistemleri daha zayıf bulunmuş, yaşamış oldukları toplumdan daha izole olarak yaşarlar. Dolayısıyla eğitim aldıkları süreçlerde yaşanmışlıklar çocuklarımızın karşısına malesef öğrenme engeli olarak çıkar.

Aile içi şiddete maruz kalmış bir annenin yada babanın, çocukların sağlıklı ve güvenli bir ortam içinde olup olmadıklarını anlamaları için okullarda ve eğitim kurumlarında eğitimler müfredatta olması konusunda gerekli çalışmalar yapılmalı ayrıca öğretmeler, rehber öğretmenler ve yetkili kişiler ve tüm eğitim kurumları personellerinin çocukların, gençler güvenli bir aile ve ortam içinde olduklarını konusunda daha hassas çalışmalar ve eğitimler verilmeli .Yaşam alanlarımız bir birey olarak ne kadar güvenli ve haklarımızın ne olduğu çok iyi bir şekilde anlatılmalı ve gerekli eğitimler sunulmalıdır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER